En iyi gün tan atmadan önce başlar ve geceden sonra biter. En iyi gün
karanlık süngerlerinin arasına fırlatır oklarını ve işte karşımızda, en iyi
gün, iyi bir yoldaş gibi, ayakta durur yol ortasında.
Bu mutlu zamanı haber verir belirtiler ama kimse derlemez onları. Kim okur
kayan yıldızların alfabesini? Hiç durup çözmedin sokaklara dökülen küçük
öncü belirtileri. Son rüzgarların temel gülünü de incelemedin.
Ne önemi var ey sevinçli gün! Şafağın gönderinin tepesine çekildin ve böyle
göründün, güler yüzlü savaşçı. Uyandıklarında buğdayların çiyi titretirsin.
Aydınlığın meyveleri boyar ve yollarını yitirmiş arıların kanatlarını
açarsın. Ve vadideki o sarı çiçeğin benzeri yoktur çünkü geceleyin
apaydınlık parmakların beklemiştir başında.
Yayılmış gök, açık gök; genç kız ağır geniş adımla iner yaprakların kokusu
içine. Solunan hava soluklaşmaz, havada gerçek menekşe rengini korur.
Kasaba, ah! o billur taşra, bir türlü satın alınamayan bronz çanın açılışını
yapar ve sandalın sahibi, yoksullukların kıyısından dalgalandığını görür
denizin ıslak zümrütleri arasında yelkenlisinin beklediği yelkenin. Küçük
kız, küçüğüm, gezme günüdür bu gün, kovmalısın kederini ve göğsün iki dirhem
bir çekirdek giysinin altından dikler iki ak tomurcuğu. Yiğit dost, uzak
dost,
sevgili köpük, bugün sevincin sana getirdiği mektubu, haberleri
alırsın: Gerardo, sarhoş herif, eski dostum. Biliyorsun, Thomas başını
sokacak bir yer buldu. Federico, Juanita, herkes memnun. İşçiler pişman
değiller bu günün tatil olmasına ve içleri sızlar yaygaracı yumurcakları
beklerken. Bir çiçek süslüyor yoksulun barınağını bu huzurlu saatlerde ve
her yeri örümcek ağı bağlayan yıkıntı eve gün ışırken sabah ya da gün
batarken akşam barınaksız bir umudu saklayan iki
sevgili girer.